Adıbelli, ABD’nin küresel gücünü kaybetmeme adına birbirinden farklı stratejiler uygulasa da dünyanın 1945 sonrası galiplerinin dünyası olmadığını belirterek, “Son dönemdeki gelişmeler bize gösteriyor ki 21 yüzyıl Yükselen Asya yüzyılı olduğu gibi ABD’nin küresel hegemonyasını kaybedeceği bir yüzyıl olarak da kayda geçecek gibi. Dünya 1991 sonrası Sovyetler Birliği’nin olmadığı dünya da değil. Dünya artık çok sesli, çok merkezli yani çok kutuplu bir düzene kavuşmak üzere.” dedi.
Bunun farkında olan ABD’nin de özellikle çıkarlarını ve gücünü korumak için ‘Failed States’ yani başarısız devletler üzerinden bir tür vekalet savaşları yürütmeye başladığını söyleyen Adıbelli, şunları kaydetti:
“Irak, Suriye, Libya ve Ukrayna bu başarısız devletlere örnek ülkelerdir. Dikkat edilirse bu dört ülkede de ABD farklı şekillerde etkindir. ABD, bu üç ülkeyle Orta Doğu bölgesini kontrol etme ve şekillendirmeye çalışırken, Ukrayna ile Rusya’yı zayıflatmak, Tayvan ile Çin’i sindirmek istemektedir. Söylenecek çok şey olsa da ABD bir şekilde bu ülkelerde yürüttüğü vekalet savaşlarında başarılı olmuştur. Bu başarı sadece ABD’ye aittir, vekil ülkelerde bu başarının herhangi bir yansıması yoktur. Bu ülkeler sadece bu başarının ağır faturasını ödemektedirler. Rusya’nın önüne atılan Ukrayna bugün bu bedeli çok ağır bir şekilde ödemektedir. ABD’nin kaybı ise sadece zaman ve paradır. Bu kaybı da silah satışlarıyla kat kat çıkaracaktır.”
Adıbelli, 21. yüzyılda ABD’nin yeni gözdesinin diğer küresel güçler gibi Asya-Pasifik bölgesi olduğunu dile getirerek, şu ifadeleri kullandı:
“Ancak Asya-Pasifik bölgesindeki ülkeler ile tıpkı Avrupa’da; hatta kısmen de Orta Doğu’da olduğu gibi ortak bir kader birliği olmadığı için ABD’nin Asya-Pasifik’te yerleşmesi, burada müttefikler bulması kolay olmamıştır. Bugün ABD’nin Asya’daki bölgesel hegemonyasına karşı en büyük tehdit ve engel Çin Halk Cumhuriyetidir. Büyüyen ekonomisiyle iki buçuk milyondan oluşan ordusuyla bugün dünyanın en büyük donanmasıyla caydırıcı bir hava gücüyle ve nükleer silahlarıyla Çin bölgede Orta Doğu’daki ve Avrupa’daki benzerlerine karşın kolay yutulabilir bir lokma olarak gözükmemektedir.”
Bu nedenle ABD’nin başta Güney Çin Denizi olmak üzere ama ağırlıklı Tayvan meselesi üzerine odaklanmış bir strateji takip ettiğine dikkati çeken Adıbelli, “Kuzey Kore’nin dışında Asya-Pasifik bölgesinde ‘failed state’ yani başarısız devlet bulma imkanı olmayan ABD için Tayvan meselesinde Çin’le vekalet savaşını sürdürecek bir aktöre ihtiyaç vardır. Başından beri Amerikalı stratejistler, Hindistan’ı bu göreve oldukça yakıştırmaktaydılar. Fakat Hindistan, Çin’le olası bir savaşa ve çatışmaya karşı mesafeli durmaktadır. Zira Hindistan ağır sınır meselelerinden dolayı bile Çin’le savaşmayı gündemine almazken kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan Tayvan adası için bu riske kesinlikle girmeyecektir.” diye konuştu.
Adıbelli, ABD’nin şansını Japonya ile denese de Japonya’nın ABD’den birtakım taleplerde bulunduğunu belirterek, “Ki bu taleplerin başında nükleer silah edinme gelmektedir. Halihazırda ulusal ordu kurma arayışında olan Japonya, ABD’den nükleer silah programına onay vermesini istemektedir. Bir başka deyişle Japonya ABD’den herhangi bir silah veya mühimmat talebinde bulunmamakta aksine kendi nükleer programına izin vermesine onay vermesini istemektedir. Bazı uzmanlar Japonya’nın çok kısa süre içerisinde yüzlerce nükleer başlık üretebilecek kapasitesi olduğu iddia edilmektedir.” dedi.
ABD’nin Asya-Pasifik’te kara kara düşünürken imdadına Filipinler seçiminin yetiştiğini söyleyen Adıbelli, “Filipinler devlet başkanlığını Bongbong Marcos kazanmıştı. Önceki başkan Duterte, Çin’le yakın ilişkileri bulunmaktaydı. Duterte gibi Bongbong Marcos önemli bir siyasi aileye mensuptu. Ailesi 1986 da bir halk isyanıyla iktidarı bırakarak ülkeden kaçmıştı. Daha sonra aile tekrar gelerek ülke siyasetinde yer aldı. Bongbong Marcos, bu ailenin yeni yeni kuşağı.” ifadelerini kullandı.
Adıbelli, Bongbong Marcos göreve gelir gelmek çok stratejik bir hamlede bulunarak Tayvan ve Çin üzerinden ABD’ye kucak açtığını dile getirerek, değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi:
“Özellikle, Güney Çin denizi sorununu da taraf olan Filipinlerin bir anda Çin’e karşıt bir duruş ve söylem geliştirmesi Washington’un da gözünden kaçmadı . Filipinler zaten geçmişte ABD’nin Asya-Pasifik’teki en önemli sömürgelerinden bir tanesiydi. Çok yakın zamanda ABD, Filipinler’e bağımsızlığını vermişti. Dolayısıyla, Filipinler veya Filipinler halkı ABD’ye karşı çok yabancı bir halk değil aksine ABD’nin Asya-Pasifik’te tanıdığı ve birlikte yaşadığı tek halk.
Bu nedenle, şimdi ABD, Filipinler’in Güney Çin denizindeki duruşuna destek vermeye başladı. Özellikle, Güney Çin denizinde ikinci Thomas sığlığı adı verilen ve Spratly adaları yakınında bulunan bölgede Filipinler eski bir savaş gemisini karaya oturtarak buraya bir miktar askeri personel koyarak Filipinler’in bölgedeki hakimiyetini hatırlatma ve hakimiyetini göstermeyi amaçlanmıştır. Ancak Çin kendisine ait olan bir bölgede yapılan bu eylemi topraklarının işgali olarak görmekte ve bu yönde zaman zaman Filipinler donanmasına sahil güvenliğine karşı önlemler almaktadır.”
2013 yılında Filipinler’in Çin ile Güney Çin denizi üzerinden yaşanan anlaşmazlığı Lahey’deki Uluslararası Tahkim Mahkemesi’ne götürdüğünü, 2016’da mahkemenin Çin’in Güney Çin denizi üzerindeki egemenlik iddialarını, tarihsel kanıtlarını ve tezlerini reddettiğini hatırlatan Adıbelli, “Çin, başından beri mahkemenin kararını tanımayacağını belirtmişti. Bu nedenle, Filipinler’in Güney Çin denizi sorununda bölgede Çin ile mahkemelik olan ülke olması nedeniyle farklı bir konumu bulunmaktadır.” şeklinde konuştu.
Adıbelli, “Son günlerde Filipinler ile Çin arasında gerginlik hızla tırmanmaya başladı. Öyle ki sürekli Güney Çin denizinde karşı karşıya gelmeye başladılar. Bu arada, Filipinler, ABD ve ABD’nin bölgedeki müttefikleriyle deniz tatbikatlarına başladı ve nihayetinde ABD’den silah yardımı da almaya başladı. 118 milyon kişinin yaşadığı ada ülkesi Filipinler’in Çin’e bölgede meydan okumasının arkasındaki cesaret ABD’den kaynaklanıyordu. İmzalanan ikili anlaşmalarla topraklarında ABD’ye yeni üsler veren ve gerektiğinde ABD’nin yanında yer alacağını taahhüt eden bir Filipinler var. Filipinler, burada bir vekalet savaşı yürütecek bir vekilden öte daha çok tetikçilik yapacak bir silahşora benzemektedir. Bu bağlamda, son dönemde Asya-Pasifik’te kimi ülkeler silahlanmak için ABD’den silah yardımı almak için Çin ve Tayvan kartlarını cömertçe kullanmaya başladılar. Filipinler de bu ülkelerden birisi mi sorusuna verilebilecek tek cevap gerçek bir çatışmada atacağı adım olurdu.” dedi.
Olası bir Çin-Filipinler çatışmasında ABD’nin Birleşmiş Milletler Anlaşması’nın 51. Maddesi gereğince kolektif meşru müdafaa hakkı üzerinden Filipinler ile bölgede bir dayanışma göstereceğini ifade eden Adıbelli, şunları kaydetti:
“Kuşkusuz sadece ABD ile bu sınırlı kalmayacak muhtemelen ABD burada bir koalisyon gücü de oluşturmaya çalışacaktır. Görünen senaryo bu şekilde olsa da seçilecek yeni ABD başkanı bu mesele Filipinler’in meselesidir deyip kenara çekilme ihtimali de bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse Güney Vietnam, Afganistan ve Ukrayna sayılabilir. O halde Bongbong Marcos bu kumarı oynar mı? Çünkü karşısındaki ülke Çin ve Çin lideri Xi Jinping’in blöf yapmayı sevmediği biliniyor. Belki daha önemlisi ABD gerçekten Filipinler’e yardıma gelir mi?”
Adıbelli, tüm bu soruların cevabını belki de zamanın göstereceğini dile getirerek, “Ancak Filipinler, Amerikan penceresinden manzara izlemeye devam ettiği sürece göreceği tek manzara ABD’nin kendisi için çizmiş olduğu pembe tablo. ABD ise Filipinler üzerinden bu gerginlik ve çatışmadan kendi müttefiklerinin lehine ve özellikle kendi çıkarları için birtakım tavizler birtakım mevzilerde daha güçlü edinimler elde edecek, belki de daha önemlisi Çin’i Tayvan’a karşı frenleyecek. Ama temel esas sorun şu bunu yapacak cesarette bir Amerikan yönetimi yok. Şu anda Biden’ın bu stratejiyi uygulaması imkansız ama önümüzdeki yıl eğer Trump başkan olursa bu stratejiyi uygular mı bilinmez ama Asya -Pasifik’te Biden’dan daha gerçekçi daha açık ve net adımlar atacağı kesindir. O halde son söz olarak Asya-Pasifik’te beklenen savaş Tayvan’dan değil aksine Filipinler yüzünden çıkabilir hatta olası bir Çin-Filipinler çatışması dahi gündeme gelebilir.” diye konuştu.
Hibya Haber Ajansı