Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“Sizleri ağırlamaktan duyduğum bahtiyarlığı özellikle ifade etmek isterim. Bu vesileyle bir kez daha 102 yıl önce milletimize büyük bir zafer yaşatan İstiklal Harbimizin Başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını, milletimiz adına Milli Mücadeleyi sevk ve idare eden Meclisimizin kıymetli üyelerini, 1071 Malazgirt Zaferi’nden beri vatan topraklarını kanlarıyla şereflendiren aziz şehitlerimizi rahmetle yad ediyorum.
Rabbim hepsinin ruhunu şad, mekanlarını cennet eylesin. Gazilerimizden ebediyeti irtihal edenlere Mevla’dan rahmet, hayatta olanlara sıhhat ve afiyet niyaz ediyorum.
İstiklal ve istikbalimiz uğrunda canlarını ortaya koyan kahramanların fedakarlıklarını hiçbir zaman unutmadık, unutmayacağız.
Ölümü öldüren cesaret abidelerinden devraldığımız emaneti; şanla, şerefle taşımaya devam edeceğiz. Siz dostlarımla birlikte tüm milletimizin dünyanın farklı ülkelerinde hayat mücadelesi veren vatandaşlarımızın ve Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun.
Ağustos ayı, tarihimizde Türk’ün zaferler ayı olarak bilinir. Bu ay içerisinde hepsi tarihimizde birer kilometre taşı niteliğindeki Mercidabık Zaferi’ni, Otlukbeli Zaferi’ni, Çaldıran Zaferi’ni, Belgrad Zaferi’ni, Mohaç Zaferi’ni, Kıbrıs Fethi’ni idrak ettik.
Dört gün önce milletimize Anadolu’nun kapısını açan Malazgirt Zaferi’nin 953’üncü sene-i devriyesini büyük bir gururla kutladık.
İstiklal Harbimiz, hiç şüphesiz başlı başına dünyada eşi benzeri olmayan büyük bir başarıdır. Milletimiz, tüm imkansızlıklara rağmen varını yoğunu seferber ederek vatanına, istiklal ve istikbaline sahip çıkmıştır.
Türk milleti, tarih yapan ve tarih yazan vasfını böylece bir kez daha göstermiştir. Kurtuluş Savaşımızın, dönüm noktası ise Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi’dir. Büyük zafer, yok edilmek istenen, vatanından kovulmak istenen bir milletin küllerinden yeniden doğuşunun adıdır.
Viyana Kuşatması’ndan beri savunmada kalan ve taarruz gücü zayıflayan ordumuz, Dumlupınar’da elde ettiği zaferle makus talihini değiştirmiştir. Bazı istisnalar haricisinde 250 yıldır süren ricat, böylece son buldu.
Türlü meşakkatler içinde elde edilen bu başarıyla hem milletimizin bağımsızlık iradesi hem de Türk askerinin, kahramanlığı perçinlenmiştir.
Zaferin büyüklüğünü anlamamıza yardımcı olacak şu hususa dikkatinizi bilhassa çekmek isterim: Bir İngiliz askeri, yetkili Yunan kuvvetlerinin savunma hattını Türkler 4-5 ayda bu hattı aşabilirlerse 3 günde aştıklarını iddia edebilirler ifadesiyle tarif ediyor. Ancak 5-6 ayda aşılmaz denilen bu hattı ordumuz, stratejik ve taktik bir baskınla sadece 5 günde darmadağan etmiştir.
Milletin bağrından çıkan ordumuz, Gazi Mustafa Kemal’in gizlilik içinde yürüttüğü titiz bir hazırlık sürecinin sonunda dünya savaş tarihine geçecek bir başarıya imza atmıştır.
Büyük Zaferi’n kazanılmasının arka planında ciddi bir hazırlık, strateji ve kapsamlı bir çalışma vardır. Taarruz kararı önceden alındığı halde aylar boyunca savaş vasıtalarının tamamlanmasına öncelik veriliyor.
‘Yarım tedbirle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten çok daha kötüdür’ anlayışıyla tüm imkanlar seferber edildi.
Bugün yaşadığımız hadiselere baktığımızda bir millet için iç cephenin ne kadar mühim olduğunu çok daha net görebiliyoruz.
Milletimizi esir alma, bizi hedeflerimizden kopartma, kendi iç sorunlarımızla oyalama planlarının en kritik safhasını daima iç kalemizi çökertmeye yönelik hamleler oluşturmuştur.
Cumhuriyet tarihimiz boyunca tamamı aynı amaca hizmet eden pek çok kirli senaryoya maruz kaldık. Bir dönem ilerici-gerici, laik-antilaik diyerek milletimizi ayrıştırdılar. Alevi-Sünni, Kürt-Türk diyerek insanımız arasına nifak sokmak istediler. Sokak olaylarıyla bizi kendi iç meselelerimize hapsetmeye kalktılar.
Bölücü terör örgütünü tam 40 yıldır başımıza musallat ederek, güvenlik ve huzurumuza kastettiler. FETÖ’cü hainler eliyle milli iradeyi gasp etmeye çalıştılar. Darbeler yoluyla devletle millet arasında kalın duvarlar ördüler.
Bir taraftan Türkiye’yi ekonomide, kalkınmada, demokraside, savunmada, dış politikada hak ettiği yerlere getirme mücadelesi verirken, diğer taraftan da iç cephemizi sarsmaya hedefleyen pek çok kumpasla uğraştık.
Bugünlere dikensiz bir gül bahçesinde yürüyerek değil, içerde ve dışarda vuruşarak geldik. Şüphesiz karşılaştığımız her engel, bizi oyaladı. Vakit ve enerji kaybettirdi. Ama Türk milleti olarak hedeflerimize ulaşma irademizi kıramadı. Bizi yolumuzdan geri döndüremedi.
Bugün de millet olarak hedeflerimize odaklanmış durumdayız. Büyük zaferden aldığımız ilham ve cesaretle ülkemizi daha aydınlık, daha müreffeh bir geleceğe taşımak için var gücümüzle çalışıyoruz.
Savunma sanayiinde son 22 yılda elde ettiğimiz başarılar, dostlarımıza güven aşılarken, kem gözlere ise korku salıyor.
Dünyanın ilk SİHA gemisi olacak Anadolu gemimizle inşallah şimdi onun daha büyüğünü yani uçak gemimizi şu anda hazırlıkları yapılıyor. Ve bir an önce inşallah onu da ordumuzun saflarına katacağız.
Şimdiye kadar nice zorluğun, nice oyunun nasıl üstesinden geldiysek, çok daha fazlasını başaracağımıza yürekten imanım var, inanıyoruz. Bunun için tek yapmamız gereken, iç cephemizi sağlam tutmaktır. Bakınız, milletlerin hayatında ekonomik sıkıntılar olur. Siyasette tansiyon zaman zaman yükselebilir. Toplum kesimleri arasında anlaşmazlık yaşanabilir. Rekabet, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın olmazsa olmazıdır.
85 milyonun her konuda aynı fikirde olmasını beklemek gerçekçi değildir, doğru da değildir. Ne gelip geçici ekonomik zorlukların ne günlük siyasetteki tartışmaların ne de bölgemizde çıkan gerilimlerin hiçbiri bize kalıcı zarar veremez.
Millet ve devlet olarak bunların hepsine bir şekilde çözüm buluruz ama iç kalemizde bir gedik açılırsa, orada bir kan kaybı yaşanırsa Allah korusun bunu toparlamak son derece maliyetli ve meşakkatli olacaktır. Böyle bir durumda hepimiz, kaybederiz. Hepimiz, bedel öderiz. 85 milyon olarak hepimiz sıkıntı çekeriz.”
Milletini seven, memleketini seven, kendini bu topraklara ait hisseden hiç kimsenin kaybet-kaybet denklemine fırsat vermeyeceğine inanıyorum.
Tüm bu gerçeklere rağmen son günlerde toplumun sinir uçlarıyla oynayan çeşitli kışkırtmalara hep beraber şahitlik ediyoruz. Siyaset kurumunun itibarına gölge düşüren kirli dilin, ülkeyi sürüklemeye çalıştığı tehlikeli yeri çok iyi görmekteyiz. Allah’ın izniyle bu oyuna gelmeyeceğiz.
Dilinden, kaleminden ve klavyesinden nefret akan, zehir akan beşinci kol aparatlarının tuzağına düşmeyeceğiz.
Toplumun sürekli huzurunda olan siyasetçiler başta olmak üzere milletin her bir ferdinden bu konuda dikkatli olmasını, uyanık olmasını, iç cephemizi sarsmaya yönelik provokasyonlar karşısında teyakkuz halinde olmasını özellikle rica ediyorum.
Ne yapıyorsak hukuk, demokrasi ve meşruiyet zemininde yapacağız. Hangi mücadeleyi veriyorsak hukuk, demokrasi ve meşruiyet temelinde vereceğiz.
85 milyon olarak hepimiz aynı gemideyiz. Aynı geminin yolcularıyız. Siyasi görüşlerimiz, kökenlerimiz, inançlarımız farklı olsa da hepimiz aynı gök kubbenin altında, aynı vatan toprağının üzerinde yaşıyoruz. Farklılıklarımızın hiçbiri kardeşliğimizden daha güçlü değildir.
Yeter ki biz sahte ve gereksiz tartışmalarla birbirimizi örselemek yerine şu anda burada bulunduğumuz gibi hep beraber ülkemizi büyütmeye, güçlendirmeye odaklanalım. Rabbim 85 milyonun birlik ve beraberliğini artırsın.
Bu düşüncelerle 30 Ağustos Zaferi’nin armağan edildiği kahraman ordumuzun, kahraman evlatlarını canı gönülden selamlıyorum. 30 Ağustos Zafer Bayramınızı tekrar tebrik ediyorum.”
Hibya Haber Ajansı