(Ayrıntılar eklendi) Sembolik açılışı Sivas Kongresi'nin 105'inci yıldönümü nedeniyle Sivas'ta yapılan Tüzük Kurultayı'nın resmi açılışı, Ankara'da gerçekleşiyor.
"İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı" adı altında yapılacak Tüzük Kurultayı'na sadece delegeler ile onur kurulu üyeleri ve eski genel başkanlar davet edildi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Divan Başkanlığı için bir önerge verilmişti o önergeyi okudu, salon kabul etti. Divan Başkanlığı'na Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek seçildi.
Özgür Özel, açıklamasında, "Elimde tüzüğün ilgili maddesi uyarınca verilmiş ve yeterli imzaya sahip bir önerge var. Cumhuriyet Halk Partisi 20. Olağanüstü Kurultayı’na aşağıda imzası bulunan kurultay delegeleri 20. Olağanüstü Kurultay Başkanlık Kurulu Başkanlığı’na Gökhan Zeybek'i öneriyoruz. Altında yeterli imza var. Kabul edenler, etmeyenler, oy birliği ile kabul edilmiştir. Divan başkanımızı kürsüye davet ediyorum" dedi ve CHP Tüzük Kurultayı başladı.
Özel Özgür açılış konuşmasını yaptığı tüzük kurultayında şunları söyledi:
"Bugün burada bize başarıyı getiren değişim anlayışını partimizin yazılı belgelerine yansıtmak, daha demokrat daha ilerici bir müziği yapmak ve partimizin iktidar programının çalışmalarını başlatmak üzere bir araya geldik.
ikinci yüzyıl değişim kurulunda yine 81 ilden tüm ilçelerimizden koşup gelen tüm yol arkadaşlarımız, hepiniz hoş geldiniz, şeref verdiniz. Bundan tam bir yıl önceydi. Altı siyasi parti ittifak halinde girdiğimiz seçimlerde çok istediğimiz çok çalıştığımız çok hak ettiğimiz bir seçimi maalesef kaybettik.
14 ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra toplumda siyasetten uzaklaşmaya ve büyük bir umutsuzluk dalgasına dönüşen bir ruh hali vardı. Büyüklerimizin omuzları düşmüştü. Yaşlılarımız ‘Türkiye’de iktidar göremeyecek miyiz?’ derken gençler ‘biz bu ülkede hayal kuramayacak mıyız? artık bu ülkede yaşayamayacak mıyız?’ diye bizden hesap soruyordu. Oturduk; konuştuk, tartıştık hep birlikte bir yol açmak yeni bir yol almak için yola çıktık.
Artık hiçbir şey olmamış gibi davranamazdık, davranmadık. Ve büyük bir değişimi gerekli görerek şunu söyledik. ‘Cumhuriyet Halk Partisi değişecek Türkiye değişecek’ Cumhuriyet Halk Partisi kurultayları bizim kurultaylarımız liderlerden talimat alan kurultaylar değildir.
Bizim kurultaylarımız liderlere kadrolara talimat görev verirler. Değişim kurultayımızın açılışını 4 Eylül‘de geçtiğimiz günlerde hep birlikte Sivas’ta yaptık. Sivas Kongresi bizim Atatürk’ün tespitiyle ilk kongremizdir, ilk kurultayımızdır.
Sayın Erdoğan’ın 18 kişilik kabinesinde bir tek kadın vardır ve aileden sorumludur. Yani o kıymetli bakanımıza da sen aileden sorumlusun, aile ile ilgileneceksin demektedir. AKP’deki, Türkiye'deki tüm siyasetçilere ve az da oylarını aldığı tüm kadınlara şunu demektedir, ‘sizin yeriniz ailedir.
Siz dış politikadan anlamazsınız. Ekonomiyi biz yöneteceğiz. Bu ülkede yerel yönetimlerle ilgili bir karar alınacaksa onu da biz alacağız’ ama asla asla unuttukları ama bizim unutmamamız gereken bir şey var. Bu ülkenin kuruluş kodlarında bu yoktu.
Bu olsaydı şu anda dünyanın ileri gitmiş ülkeleri ağzına alınamazken Latife hanım yanında kadın haklarının konuşulması, o ülkeler 40 yıl bekleyecekken kadına seçme ve seçilme hakkının tanınması belki bugün ülkeyi yönetenler idrak edemezler ama bu ülkenin kuruluş kodlarında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en ilerici bakış açısında vardı. Bunun bilinciyle CHP bugün kurduğu gölge kabilesinde olduğu gibi yarın kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneteceği eşit temsile yer verecektir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden başlayarak Bosna Hersek, Romanya, Fransa, Almanya, İspanya başta olmak üzere bu 10 ayda 10 yurt dışı seyahatte partimizin uluslararası ilişkilerini geliştirmeye, güçlendirmeye, köklendirmeye gayret ettik.
İspanya’da yapılan Sosyalist Enternasyonel Toplantısında İspanya Başbakanı Pedro Sanchez’in başkanlık ettiği Sosyalist Enternasyonel Başkan Yardımcılığı görevine seçildim. Türkiye’de Ana Muhalefet Partisiyiz ama yurt dışına çıktığımızda Türkiye’nin partisi söylemini her fırsatta ifade ettim.
Tüm yur dışı temaslarımızda ekibimizle birlikte Türkiye’nin menfaatlerini savunduk. Gazze‘deki sözü gündeme getirdik. Gazze‘deki zulme karşı 120 siyasi akrabamızı ki bunların 24 tanesi yönettikleri ülkede iktidardadırlar. Onlara İsrail zulmüne karşı Filistin’in yanında durmalarını Filistin’in tanımalarını yazdığım mektupla bildirdim.
Ayrıca gerek Alman Sosyal Demokratların Kongresinde gerek Avrupa Sosyalist Partisi’nin Başkanlar Divanı Toplantılarında gerekse yurt dışında önümde bulunduğum her kürsüde elime aldığım her mikrofonda Filistin davası Filistin’in haklı davasını savundum.
Yerel seçimler yaklaşırken ve araştırmalarda partimizin ivme yakaladığı ortaya çıkmışken morallerimizi bozmak isteyenler oldu, sözüm bu meclisten dışarı partimizin yerel seçimlerdeki başarısı üzerinden kendilerine kariyer hesabı yapmaya heves edenler oldu, karşımızdaki iktidarın gayeleriyle paralel olan bu çabalara 'biz bunların hiçbirini bu örgütte görmedik ki, bir damla alın terlerini bu partiye damlatmamışlar ki, her zaman karşımızda oturmuş alay etmişler, şimdi gelmiş CHP’li oluvermişler' diyerek o klavye şövalyelerini ve o Twitter kahramanlarını ve partimizi paçasından aşağı çekmeye çalışanları o çukurda bıraktık, yolumuza baktık. Bunlara karşı kulak asmadık.
Dedik ki; sizinle kavga etmeyeceğiz. Bir kavga edeceksek emekli için, emekçi için, çiftçiler için, esnaflar için, öğrenciler için, yoksullar için edeceğiz. Ama sizin suni gündeminizin peşine takılmayacak, bu seçimi yerel seçim olmaktan çıkarmayacak, bu seçimi belediye başkan adaylarımızın kendilerini ifade etmelerinin, daha önceki dönemde yaptıkları muhteşem işlerin gölgelenmesine izin vermeyecek, burada bir kavgaya girişip de yerelde bir kutuplaşma yaratarak, son derece yetenekli, pırıl pırıl belediye başkan adaylarımızın sizinkilerle kantara çıkmasından duyurduğumuz endişeyi görmezden gelmeyeceğiz dedik.
Böyle yaptık ve asla ve asla onların suni gündemlerinin peşine takılmadık, hakaretlerini duymadık, hak etseler dahi cevaplarını vermedik, ya sonraya bıraktık, ya tamamen unuttuk.
İkinci tehlike ise; eski dostlarımızın benzer yaklaşımları oldu. Öyle şeyler duyduk ki; orada vereceğimiz cevap, aslında oluşturmak istediğimiz Türkiye ittifakının temellerini bombalamaya yönelikti. Görmedik, duymadık; çok sıkıştığımızda cevap verdik, 'canınız sağolsun' dedik, başka bir şey söylemedik. Partimiz 2018, 2019, 2023 seçimlerine ittifakla gitti. 2024 seçimlerini de ittifaksız kazanamayacağımızı düşünenler çoktu.
İttifak olmazsa felaket geliyor dediler. İttifakı reddeden parti olmadık ve ittifak arayışlarıyla ilgili üzerimize ne düşüyorsa yaptık, bunun milletimiz tarafından görünür olmasını da sağladık. Ama sırf ittifak yapmak için olmayacak tavizler vermedik, olmayacak tekliflere evet demedik. Bu örgütün, bu milletin veya herhangi bir belediye başkanımızın hakkını kimseye yedirmedik.
Biz, ittifakın partilerle değil, milletin kendisiyle yapılması gerektiğini gördük, partilerle yapılamayacağını, bu zorlamanın sonuç almayacağını, alsa da sonunda bir felaket yaratma noktasına savrulacağını gördük. O yüzden, milletin kendisiyle yapılacak bir ittifakın çok daha iyi olacağına inandık, seçmenleri de inandırdık. Türkiye ittifakını hep birlikte meydan meydan büyüttük.
Anıtkabir’de siyasi liderlerin her biriyle, tüm bakanlarla ve Cumhurbaşkanı ile tokalaştım. Erdoğan’ı partisinde ziyaret ettim, kendisini genel merkezimizde ağırladım. Tüm liderlerle tamamlayabildiğimiz oranda görüşmeler gerçekleştirdim, görüşmeler de devam ediyor. Kurduğum her temas, her cümlede sadece halkın sorunlarını ve beklentilerini dile getirdim.
'Millet size son seçimde iktidar olma sorumluluğu verdi, o zaman emeklinin derdinin çözüm adresi budur. Asgari ücrete dört kez zam yapılabilir diyordunuz, enflasyon bu noktada temmuz zammını artık verin' dedim. 'Çiftçilerin alın terinin karşılığını verin ve ortaya koyacağınız her çözümde biz size Meclis’te destek olmaya hazırız' dedim. 'Esnafın faizlerini artırmayın, pandemiden beri gelen kredilere faiz yükseltmek nedir, esnafa bu zulüm nedir, bu işten vazgeçin' dedim.
'Enflasyon muhasebesinde inat etmeyin, boşu boşuna kazanılmamış paradan vergi almaya çalışmayın' dedim. 'Hasta hükümlü paşaları adli tıp raporlarına rağmen içeride tutmayın, onları tahliye edin' dedim. Gezi tutukulularının uğradıkları haksızlıkları birer birer anlattım. Tayfun Kahraman’ın yaptığı görüşmeden çıkışta darbe çağrısı değil, 'ağaçları kesmeyecekler, topçu kışlasını dikmeyecekler, AKM’yi yıkıp AVM yapmayacaklar, mahkeme kararını bekleyecekler, o kötü bile gelse referandum yapacaklar, artık Gezi Parkı’nı boşaltmayı takdirlerinize sunuyorum' ifadelerinden darbe çıkmayacağını söyledim.
Emine Şenyaşar’a randevu verilmesini, o ananın yüreğindeki yangının hafifletilmesi gerektiğini söyledim. Ayşe Ateş’i, 'Bir siyasi parti Ankara’nın ortasında Sinan Ateş’in cenazesini yerde bırakmış olabilir ama eşi var, iki küçük kızı var, onlara randevu verin, adalet duygusunu zedelemeyin, bu millet Ayşe Ateş’i kardeşi bildi, siz de randevu verin' dedim. Vatandaşın hizmet bekelediği belediyelerimizin elini kolunu bağlamaya çalışmanın bu milletten döneceğini söyledim.
Tüm bu süreçleri şeffaflıkla halkımızla paylaştım. Yanımda hazır bulunan büyükelçimizin tuttuğu notları partinin kasasına, partinin kurumsal hafızasında yer almak üzere genel sekreterimize teslim ettim.
Normalleşme dediğimiz sürece önce birileri yumuşama dediler. Ancak bir süre sonra onlar da normalleşmeyi kullanmaya başladılar. Halkın bu sürece olan teveccühü tüm araştırmalarda ortaya çıktı. Çünkü normali budur. Bizi o masalarda oturtan milletin ta kendisidir. Millet, ben Türkiye'de bir denge kurdum, siz de o dengeyi kurun demiştir. Siyaset yıllardır normalinden saptığı için milletin sorunları çözümsüz kalmıştır.
Bu yoksul, aç, işsiz, güvencesiz millete; biliyorum, geleceğinden endişelisin ama tehlike büyük, benim arkama geçmelisin diyen basit siyaset bozulmuştur. Oyu bana vermelisin çünkü bayrağı indirecekler, oyu bana vermelisin çünkü ezanı dindirecekler, oyu bana vermelisin çünkü vatanı bölecekler diyenlere, rengini ay yıldızlı al bayraktan alan Türkiye ittifakı ile ve bu ülkenin kurucu ve birinci partisi olmanın sorumluluğuyla, ne milliyetçiliğimizi ne de başka bir şeyimizi bu sonradan görmelere sorgulatmayarak, özgüvenle yürüdük, yürümeye devam edeceğiz.
Ancak bu süreçte iktidar tarafından ilk başlarda olumlu birtakım adımlar atmaya çalışsa da iktidar tarafında da muhalefet tarafında da normalleşmiş bir Türkiye'de kendisine yer olmayacağını düşünenlerin bazı adımları süreci akamete uğratmıştır. Yapılan görüşmeler ne AK Parti ile ittifak görüşmesi ne de Cumhur ittifakına iltisak görüşmesidir. Böyle bir tutum içinde ne biz oluruz, ne de siyasi rakiplerimizin böyle bir isteği olduğunu da düşünmüyorum.
Çeşitli toplantılarda, bu ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı var diyenlere; evet var ama mevcut anayasaya uyarsanız, yeni anayasayı konuşabilirseniz. Ama bundan daha 6 yıl önce, her doğana yapılması gerekirken Erdoğan'a yapılan anayasaya bugün Erdoğan bile uymuyorsa, o yeni anayasayı yapacak yeni bir meclis, ona güçlü irade koyan, kuvvetler ayrılığına inanan güçlü bir yönetici iradeye ihtiyaç var. Onun da zamanı CHP iktidarıdır.
Yarın bir sihirli değnek bu iktidarın başına değerse, yarın sabahtan itibaren bütün AİHM kararlarına, AYM kararlarına uyarlarsa, kuvvetler ayrılığını, başta yürütmenin meclis üzerindeki ve yargı üzerindeki tahakkümünü ortadan kaldırırlarsa, bu konuda geçmişteki hatalarını telafi eder, yeni yanlışlar yapmazlarsa, o zaman CHP yeni bir anayasa söylemine bir kez daha kulak kabartabilir.
Ama Gezi tutukluları içeride yatıyorken, AİHM'in binlerce kararı uygulanmıyorken, Meclis'te ne el kaldırılacağına Saray'daki üst vekilden talimat alınarak hareket ediliyorsa, çıkarılan her bir kanun Saray'ın odalarında konuşuluyorsa burada ne demokrasiden, ne anayasadan, ne de yeni bir anayasa yapmaktan bahsedilemez. Biz, milletin verdiği sorumluluğun gereğini yaptık.
Ancak bu süre içinde olumlu birkaç adımdan sonra bir baktık ki, 1 Mayıs'ı yeniden Taksim'e kapattılar. AYM'nin kapı gibi kararına rağmen. AYM kararına rağmen Can Atalay'ı içeride tutmaya devam ettiler. Asgari ücrete zam yapmadılar, emekliye haklarını vermediler. Çiftçiyi düşük taban fiyatlara mahkum ettiler. Halkın iradesini yok sayan kayyım politikasını ısrarla sürdürdüler.
Atanmayan öğretmenlerden müfredata, hayvan hakları yasasından depremzedelere kadar tüm konularda kendi bildiklerinde, yanlışta ısrar ettiler. Bunların kendilerine de Türkiye'ye de hiçbir faydası olmadığını görmediler.
Normalleşme CHP'ye yarıyor kaygısına kapılıp, şimdi sertleşmek, kavga etmek, yani eski Türkiye'lerine dönmek istiyorlar. Hiç kusura bakmasınlar, onların dönemindeki eski Türkiye geride kalmıştır. Ne yaptıklarını görüyoruz. Onların oyunlarına gelmeyeceğiz. Biz, cesaret isteyen bu doğru yolda yürümeye devam edeceğiz.
Bizi bu süreçte en çok üzen ise toplumun satın aldığı, bize oy vermeye eli gitmeyenlerin önyargılarının kırıldığı, Cumhur ittifakını iç çekişmelere götüren bu süreç üzerinden aldığımız haksız eleştiriler oldu. O eleştirileri yapanlar, kısır kavgaların fayda getireceğine inanıyorlarsa yanlıştır. Kutuplaşmanın konforuna kapılıyorlarsa haksızlıktır. Belki bilmeden, istemeden iktidara can suyu vermeye alet oluyorlarsa dikkatli olmalılar.
Biz değişimi kişilere indirgeyecek olursak bu hem haksızlık hem de vefasızlıktır. Değişimi kişilerin değişimden ibaret görmedik görmeyeceğiz. Bu değişimin altını doldurmanın gerektiğini söylemiştik. Bugün değişimin altını doldurmak için tam anlamıyla hem tüzüğümüzü hem programımızı ele alacağımız bir süreci hep birlikte olgunlaştırmak durumundayız. Öte yandan genel başkan dahil hepimiz ön seçime girip örgütten onay ve destek alacağız."
Hibya Haber Ajansı