Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

AK Parti Sözcüsü Çelik: Kesinlikle cezasızlık algısına müsaade etmeyeceğiz

Ankara, 7 Ekim (Hibya) – AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrasında açıklama yaptı.

Ankara, 7 Ekim (Hibya)

AK Parti Sözcüsü Çelik'in konuşmasından bazı satır başları şöyle:

"Türkiye'nin katıldığı bir süreci Güney Afrika başlattı. Uluslararası ceza mahkemesinin kararları söz konusu oldu. Uluslararası ceza mahkemesinin ve diğer kurumların ortaya koyduğu tavırların arkasına bir eylem konulmadığı için İsrail Uluslararası ceza mahkemesini de tehdit etti. Netanyahu hükümeti en son BM Genel Sekreteri'ni istenmeyen adam ilan etti.

Bir katiller şebekesiyle karşı karşıyayız. Bu olay ilk başladığında Netanyahu'nun ilk sözleri İsrail'in savunması, masum insanların korunması değildi. Netanyahu'nun ilk cümlesi 'bölgede haritaların değişimine imza atacağız' şeklinde yaklaşımdı.

Arkasından David koridorunu kuracağız şeklinde açıklama yaptı. Netanyahu hem kendisinin hukuk önünden kaçmasını sağlıyor hem de bölgeyi ateşe atmaya çalışıyor dedik.

Bugün Lübnan'ı yeni bir Gazze yapmaya çalışan bu soykırım şebekesiyle karşı karşıyayız. Netanyahu'nun ABD Kongresi'nde konuşmasının ayakta alkışlandığı sözlerinden bir tanesi 'Bize ihtiyacımız olanları verin biz de işimizi çabuk bitirelim' sözüdür.

Bu sözü 'Bize daha çok silah verin daha çok insan öldürelim' demek istedi. Amerikan üniversitelerinde öğrencilerin protestolarına karşı 'kullanışlı aptallar' diye hakaret etti, bunu karşısında ABD kongresinin üyeleri Netanyahu'yu alkışladılar.

En son Macron'un silah verilmesini engellemesi çağrısı karşısında, soykırım şebekesinin insanlığa ve Gazze'ye saldırısının yıldönümünde Batı'da birçok devlet ve hükümet başkanı Netanyahu ile resmini koyarak birtakım açıklamalar yaptı.

Bir yandan Akdeniz'de savaş gemileri doldurdular. Neredeyse Akdeniz'de balıkçı kayığının gezecek yeri kalmadı. İsrail daha çok kadın ve çocuk öldürüyor, Lübnan'a, Suriye'ye, Yemen'e, İran'a saldırıyor.

Saldırıya uğrayan ülkeler bu saldırıya karşılık verdiğinde birdenbire Batılı ülkeler ayağa kalkıp, İsrail'in var olma hakkını ihlal etmekle suçluyorlar.

Birtakım batılı ülkeler, İran söz konusu olduğunda İsrail'den çok daha fazla, İran karşılık verdiğinde Netanyahu'dan daha çok Netanyahucu dille konuşuyorlar. Bu uluslararası sistemin ne kadar çürüdüğünü gösteriyor.

O hale gelmiştir ki, bu Siyonist işgalciler BMGK'yı işgal etmiştir, dünyanın neredeyse her tarafını işgal etmiştir. Gazze'de soykırımı uyguluyorlar dünyada birçok yeri işgal etmiş durumundalar. Cumhurbaşkanımız gibi hakikaten sesini duyuran lider ve ülkelere karşı ortaya koydukları tavır tamamen hakikati örtme ve yalan kampanyası üzerinden işlemektedir.

Bu katliamcı siyaseti övgülere boğan bir dilin uluslararası medyada söz konusu olduğunu görüyoruz. 'İsrail'in kendini savunmaya hakkı var' cümlesi bu bağlam içerisinde 1 yıldır süren soykırım siyaseti içerisinde İsrail'e, Netanyahu hükümetine daha çok çocuk ve kadın öldürmesi için yetki vermesi, desteklemesi ve bütün bunların paydaşı haline gelmiş oluyor.

Filistinliler öldürülünce 'Bir çatışma çıktı şu kadar sayıda Filistinli öldü' deniyor. Bu çatışmayı çıkaran kim? Bu işin gerçeği şu; İsrail güvenlik güçleri hedef gözeterek öldürmek kastıyla ateş etti ve Filistinliler öldü. İşin gerçeği bu. Aynısını Lübnan'a yapıyor.

İnsanlara 1 saat önce şu bölgeyi terk edin diyor, arkasından orayı bombalıyor. Lübnan ordusuna 5 km. kadar geri çekilin diyor. Gidip suikast düzenleyerek insanları öldürmesi karşısında kimse ses çıkarmıyor.

Bu dönem bu kadar soykırım faaliyetinin yanında sivil cihazların ilk defa bir ölümcül silah olarak kullanılmasıdır. Çağrı cihazları, telsizleri ölümcül silaha dönüştürerek bunların satın alma süreçlerine, kullanılma biçimine müdahale ederek İsrail, silaha dönüştürerek yeni bir suça imza atmıştır.

Bundan sonrasında artık uluslararası hukuk temelinde söylenecek şudur; uluslararası hukuk ve sistemin namusu Netanyahu hükümetini yargılayıp, yargılamamaktan geçmektedir. Ceza almadıkları müddetçe bunun herhangi bir şekilde netice doğurması mümkün değildir, bu katliamlar devam eder.

Cumhurbaşkanımız başından itibaren bunların amacının savaşı genişletmek olduğunu net bir şekilde ifade etti. Bütün insanlığın Gazze'deki insanlığı savunan, kardeşlerimizin yanında yer alarak insani değerleri koruması gerektiğini ifade etti.

İlk defa birileri düşük sesle, yarım cümleler de olsa insanlık cephesine dair bu cümleleri kurmaya başladılar. BM olmak üzere uluslararası kuruluşlarda sadece izlemek ile ilgili tablodur. BM'den İsrail'le ilgili çıkması gereken kararların hiçbirisi çıkmamıştır. Çıkmış olan kararlar uygulanmamıştır.

Batı Şeria'da, Lübnan'da ayrı eylemleri gerçekleştiriyor ve her gün 'İran'a ne zaman saldıracak' diye yeni açıklamalar yapılmaya devam ediyor. Siyonist işgalciler Gazze'yi işgal edemediler. Ama uluslararası hukuka dönük Siyonist işgal teşebbüsleri devam ediyor.

Uluslararası ceza mahkemesini susturmaya dönük olarak Siyonist işgalin hamleleri devam ediyor. Bugün Gazze'de soykırım suçu işliyorlar. Bunun da eninde sonunda hesabını verecekler. Gazze'yi işgal edemeyenler BMGK'yı birçok kere işgal ettiler.

Birçok devlet kendi hükümet ve halklarının aşağılanmasını sineye çekerek Akdeniz'e savaş göndermeye devam ediyor. Diplomasi ve İsrail'in bu Siyonist işgalciliğini adımlara bu enerji harcansaydı şimdiye kadar bu kadar insan ölmemiş olacaktı.

Bu kadar uluslararası sistemin aşağılandığı bir tablo ortaya çıkmayacaktı. BMGK'ya, uluslararası kurumlara diz çöktürüyorlar. Bu Siyonist işgale karşı çıkan başbakanlara, liderlere bir müddet sonra özür dileyici ya da çekimser açıklamalar yaptırıyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanımız olayların olduğu ilk andan itibaren insanlık cephesi kurulması, soykırımın durdurulması için her alanda güçlü bir diplomasi yürüttü. En son BM Genel Kurulu'nda güçlü bir konuşma yaptı. Şimdi gelinen noktada, sayın Cumhurbaşkanımızın tespitlerinin ne kadar doğru olduğu görülmektedir.

Nitekim bunun ipucunu kim vermiştir? Netanyahu BM'de bir ifade kullandı. Şunu dedi, "Lanetli olan bölge ve kutsal olan bölge" diye ikiye ayırdı. İran, Irak, Suriye ve Yemen'in olduğu bölgeyi lanetli bölge olarak işaretledi. Buraya karşı her türlü insanlık dışı cürümü işleyecek hazırlıkları olduğunu, asıl lanetlenmesi gereken soykırım şebekesinin yapacağını ifade etmiş oldu.

Soykırım şebekesi, katiller sürüsü başından beri ne yapacağını söylüyor. Uluslararası aktörler bunu yumuşatmaya çalışıyor. İran'a saldıracağım diyor. ABD'den deste verileceği söyleniyor ama hemen altına 'nükleer tesisleri vurma, doğru sonuç doğurmaz' diyorlar.

Lübnan'a saldırısını engelleyemiyorlar 'Bu saldırıyı kara harekatına dönüştürme' diye hafifletici cümleler kuruyorlar. Niçin ABD ve uluslararası sistemin güçlü odaklarından 'soykırımı durdur' cümlesi çıkmıyor.

Bu katliamları himaye edecek bir profil çiziyorsunuz ondan sonra insani yardım göndermek için İsrail'den izin istiyorsunuz. Mesela Lübnan'a müdahale etme, böyle hakkın yok diyemiyorlar ama Lübnan'a bütün bombardımanları yapması karşısında susarken kara harekâtı yapma diyorlar.

İran'a saldırma diyemiyorlar ama nükleer tesisleri vurma, diyorlar. Uluslararası sistemin ikiyüzlülüğünü sergileyen argümanlar buradadır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın BM'de ortaya koyduğu kararlılık bütün milletin kararlılığıdır. Bunun peşinden sonuna kadar gideceğiz. Türkiye tarafsız olmalı gibisinden cümleleri insanlığa hakaret sayarız. Tarafımız bellidir, insani değerlerden yanayız. Gazze sadece Gazze, Filistin değildir bütün insanlık cephesinin somutlaştığı yerdir. Filistin davasına sahip çıkmak insanlık değerlerine sahip çıkmaktır. Bunun gri bölgesi olmaz, esneklik gösterilemez.

Bugün Türk siyasetinde nezih bir devlet adamı olarak tanıdığımız büyüğümüz olan Saadet Partisi kurucu genel başkanı sayın Recai Kutan'ın vefat haberini aldık. Değerli ailesine başsağlığı diliyoruz. Allah rahmet eylesin. Canımızı çok yakan birtakım şiddet olayları oldu.

Bir kadın polisimiz şehit edildi. Bu gerçekten hepimizi üzdü ve yaraladı. Geçtiğimiz günlerde 2 kadın cinayeti ardarda işlendi. Bir kadını vahşice öldürdükten sonra surlardan aşağı kendisini atmasıyla işleyen bir süreç. Bugün sayın Cumhurbaşkanımız MKYK'daki açış konuşmasında bu tabloya geniş yer ayırdı.

Tecavüze uğrayan Sıla bebeğin de hayatını kaybettiğini öğrendik. Son derece üzgünüz. Siyasetin üstüne düşen görevler, infaz yasası düzenlemeleri bu çerçevede her zaman gözden geçirilecektir.

Cumhurbaşkanımızın net mesajı şudur; kesinlikle cezasızlık algısına müsaade etmeyeceğiz. Bu eylemlerin cezasız kaldığına dair algı oluşturulmaya çalışılıyor, bundan dolayı fevkalade hassas olduğumuzu ifade etmek isterim. Ortaya koyduğumuz çerçeve ve bundan sonraki yol yürüyüşümüzdeki hassasiyetler konusunda sayın Cumhurbaşkanımız açıklamalar yapacaktır.

Şiddet olayları

Kadına karşı şiddetin önlenmesi konusunda şimdiye kadar çok adım attık. Bunun her alanda, tabii ki asayiş tedbirleri, yasal düzenlemeler tek başına dünyanın hiçbir yerinde yetmez. Bunlar bir zemin oluşturur. Kültürel ve ahlaki, toplumsal hassasiyetlerin en üst noktaya kadar çıkarılması, cezasızlık algısının kırıntısının bile sözkonusu olmaması için üstümüze düşeni yapmaya devam edeceğiz. Parti olarak bu hassasiyetleri, cezasızlık algısının ortaya çıkmaması için görüşü olan herkesle görüşmeye devam ediyoruz.

Günübirlik söylemlerden eğitim hayatına, aile içi kullanılan dilden medya diline, siyaset dilinden televizyon dizileri ve sinemada kullanılan dile kadar hassasiyetle ele alınan bir konu.

Bu eylemleri gerçekleştirenlerin bu süreçlerin içinden nasıl tekrar çıkabildiği, bu eylemleri üstüste konuşma konusunda zemini nasıl bulabildiklerini en yüksek seviyede inceleyeceğimi söylemek isterim.

Partimizin kurulduğu ilk günden itibaren en etkili çalışmaları yaptık, yasal düzenlemeleri gerçekleştirdik. AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak hassasiyetlerimiz yüksektir.

Ne kadar düzenleme yaparsanız yapın güncellemelere ihtiyaç vardır. Önleyici ve koruyucu tedbirler açısından yeni değerlendirmelere ihtiyacç var. Tüm bunları değerlendiriyoruz. Bugün de yine cezasızlık algısını oluşmaması ve cezasızlık durumunun ortaya çıkmaması için MYK'mızda geniş gündem vardı.

Adalet Bakanımız da bu konularda bilgi veriyor. Bütün bunun altında asıl sosyal dinamikleri kuşatacak bir çerçeve koymak lazım. Kadınlarımız 'rahatça sokakta yürüyemeyecek miyiz' şeklindeki sitemleri duymuyor değiliz. Kadınlarımızın güvenliği ülkenin güvenliği, medeniyetin güvenliğidir.

Bundan sonrasına dönük olarak şimdiye kadar yaptığımız çalışmaların ötesinde ne gerekiyorsa sonuna kadar yapacağımızı ifade etmek istiyorum. MYK'mızda da geniş şekilde bu konu ele alınıyor.

Kadınlarımızın sokaklarda, işyerlerinde rahatça hareket etmeleri için şimdiye kadar yaptıklarımızın ötesinde ne gerekiyorsa yapacağız.

Çocukların korunmasıyla ilgili olarak da hassasiyetlerimizi üst düzeyde tutmaya devam ediyoruz. Dediğim gibi Sıla bebeği kaybettik. Bir araştırma komisyonu kurulması için grubumuz Meclis'te girişimde bulunacak. Gerçekten acı ve üzüntü veren çok dramatik olaylar yaşadık. Her türlü kararlılığı sonuna kadar göstereceğiz.

Bu konuda geçmiş zamanlarda zor günlerde mücadele eden Özdemir Bayraktar beyefendiyi rahmetle anıyoruz. TEKNOFEST alanına gezdiğimizde gördüğümüz şudur; üniversitelerimiz müthiş özgüvenle biz yaparız, taklitçi, takipçi, ithalatçı olmak zorunda değiliz. Özgünüz, milli teknolojimizi üretiyoruz, öncüyüz şeklindeki özgüvene sahip olduklarını görüyoruz. TEKNOFEST dolayısıyla bir özgüven devrimidir.

Burada Selçuk Bayraktar Bey'e, Haluk Bayraktar Bey'e teşekkür ediyoruz. Sanayi Bakanımız Mehmet Fatih Kaçır Bey, TEKNOFEST'in paydaşları, gönüllülere teşekkür ediyoruz. Üniversitelerimizin fakülte sayıları, uluslararası yayınlarıyla övündekleri gibi TEKNOFEST takımlarıyla övünüyorlar.

Yaklaşık 1 milyon 100 bin vatandaşımız orayı ziyaret etti. Bu özgüven gerçekten küresel düzeyde ilgi çeken, çeşitli büyükelçilerin, yabancı konukların şaşkınlık ve takdirle karşıladığı tablo ortaya koymuştur.

Yerli ve milli imkanlarla geliştirdiğimiz Oruç Reis araştırma gemimiz Cumhurbaşkanımızın katılımıyla Somali'ye uğurlandı. 3 ruhsat alanında çalışmalar yapacak. 7 aylık çalışmalar yürüyecek. Buna Zağanos Paşa destek gemisi, Deniz kuvvetlerimize bağlı iki fırkateyn eşlik edecek.

Değerlendirmelere göre sondaj yapılıp, yapılmasına karar verilecek. Yeryüzünü kana boyamaya çalışan girişimlere karşı ülkemizi ve bölgemizin barışını korumak için gayret etmeye, insanlık cephesinin en asil, en soylu adreslerinin başında gelen Türkiyemizi daha da güçlendirmeye devam edeceğiz."

"Adres vermeden, isim vermeden ifade edeyim, son zamanlarda çocuk oyun siteleri çocukların istismarıyla ilgili çok gündeme geliyor. Ayrıntılı şekilde baktım bazı sitelere. Tabii ki hepsini kast etmiyorum. Tam tabir burada geçerli; kanım dondu! Böyle bir istismar alanı nasıl serbest bırakılabilir, düşünülemez bile.

Oyun sitesi adı altında güvenlik açıklarından dolayı bütün bunlar ortaya çıkabiliyorlar. Yakın zamanda Tiktok diye bir şey var. Bunun kapatılmasıyla ilgili birçok ülkede girişim oluyor.

Bugün okudum Brezilya devlet başkanı Lula bahis siteleriyle ilgili açıklama yaptı, ailenin korunmasıyla ilgili. Esas olan özgürlüktür, bu bahsettiğim istismarlar özgürlüğü de tehdit etmektedir. İnsanlığı, kadınları, çocukları tehdit eden bir özgürlük alanı söz konusu.

Siber alanlarımızı güçlendiriyoruz. Varolan yapıların güçlendirilmesiyle ilgili çalışmalar var. Siber alanda da milli egemenliğe sahip çıkmak durumundayız.

Hukuk devletinin egemen olmadığı alan düşünülemez. Çocuk sitesi, iletişim kanalı gibi masum adlar altında ne yapıldığını net şekilde görmek durumundayız. Egemenlik kayıtsız şartsız ilkesini net bir şekilde uygulayacağız."

Hibya Haber Ajansı