Erdoğan’ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
“Yeni adli yılın, ülkemiz, milletimiz, hakim ve savcılarımız, avukatlarımız ve tüm Adalet Teşkilatımız için hayırlı olmasını rabbimden niyaz ediyorum. Adaletin tecellisi için görev yaparken, teröristler tarafından kalleşçe şehit edilen Cumhuriyet Savcılarımız Murat Uzun ve Mehmet Selim Kiraz ile birlikte adliye teşkilatımızın tüm şehitlerini rahmetle yad ediyorum. Rabbim ruhlarını şad, mekanlarını cennet eylesin.
Geçtiğimiz günlerde vefat eden Yargıtay 11. Ceza Dairesi Üyesi, 15. Ceza Dairesi eski Başkanı Sami Öztürk’e de Allah’tan rahmet, Yargıtay camiasına başsağlığı diliyorum.
Malumunuz bu sene Yargıtay başkanlığımızın seçim yılıydı. Demokratik bir iklimde, rekabetçi bir atmosferde yapılan seçimlerde Sayın Ömer Kerkez beyefendi, üyelerimizin teveccühüyle Yargıtay başkanı olarak seçildi.
Yargıtay Başkanımız Sayın Ömer Kerkez’i canı gönülden tebrik ediyor, kendisine Mevla’dan üstün başarılar temenni ediyorum.
Uyumun güçlendirilmesi için şayet atılması gereken hukuki adımlar varsa, Meclisimizle birlikte bunları da inşallah yerine getireceğiz.
Toplumun huzuru, iç barışı, refahı ve güvenliği için vazgeçilmez kavramlar vardır. Bunların en başında tartışmasız bir şekilde adalet yer alır.
Mahkeme salonlarımızın duvarlarında yazan ‘Adalet mülkün temelidir’ ifadesi, devletin adalet üzere ayakta durduğunun sembolü ve delilidir.
İslam medeniyetinin ayırıcı vasfı, adalet olmuştur. Tarih boyunca kurduğumuz devletlerin tamamı adil yönetimleriyle tebarüz etmiştir. Elbette toprağı ordular kontrol altına almış ancak gönülleri ahlak, vicdan ve adalet gibi yüce değerler fethetmiştir.
Her şeyin yerli yerine konulması demek olan adalet, toplumsal birliğin, bütünlüğün, ahengin korunmasının da güvencesidir.
Gerek kendi külliyatımıza, gerekse insanlığın ortak birikimine baktığımızda devlet ve toplum hayatında adaletin yerine dair benzer tespitlere rastlıyoruz. Tüm bu tespitlerin özeti şudur: Devletin, temel direği, varlık sebebi, meşruiyet kaynağı adalettir.
Toplumda huzuru sağlamanın, insanları barış içinde yaşatmanın, refah toplumunu inşa etmenin yolu da yine adaletten geçer. Tabii burada adalet konusunda şu ince ayrımı da yapmamız gerekiyor.
Kanun, hukuk ve adalet birbiriyle bağlantılı kavramlar olmakla birlikte aynı manaya gelmez. Hukuk, toplumun temel değerlerini koruyan bir kılavuzken, adalet ise hukukun doğru tatbikinin ödülüdür.
Bu bakımdan adalet yalnızca bir kavram değil, toplumun tüm dinamiklerini şekillendiren bir ülküdür, yüce bir idealdir.
Köklü müktesebatımızın ışığında bundan 23 yıl önce Türkiye’ye hizmet yolculuğumuza başlarken, siyasetimizin merkezine kalkınmayla birlikte adaleti yerleştirdik. Partimizin ismini belirlerken, yine bu anlayışla hareket ettik.
Aziz milletimizin takdiriyle ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiğimizde Türkiye’yi üzerinde yükselteceğimiz dört sütundan birinin adalet olduğunu ilan ettik. Yaklaşık 22 yıla ulaşan iktidarlarımız boyunca da bu önceliklerimize hep sadık kaldık.
Toplumda adalete olan güveni artıracak her çaba önemlidir. Birileri ısrarla küçümsemeye çalışsa da modern adalet sarayları önemlidir. Teknolojik yeniliklerden istifade edilmesi önemlidir. Mahkemelerin sayısının artması, adaletin tecellisine katkı yapan çok kritik hamlelerdir. Ama kabul edelim ki bunların hiçbiri adaletin garantisi değildir.
Kamu vicdanını teskin ettiğimiz ölçüde adaleti tesis edeceğimiz bu gerçeği bir an olsun aklımızdan çıkarmıyoruz. İnsanı merkeze alan hızlı ve etkili işleyen bir sistem kurmak, adalet politikalarımızın en önemli hedefidir.
Yeni teknolojilerin de etkisiyle toplum hızla değişiyor, dönüşüyor. Talep ve istekleri farklılaşıyor. Toplumun devletten, özellikle yargı kurumundan beklentileri artmakta, hızlı ve etkin adalet talebi yükselmektedir.
Vatandaşlarımızın adalet arayışlarında karşılaştıkları zorlukları ortadan kaldırmak amacıyla yeni adımlar atıyoruz. Bu yıl, iki yeni uygulamayı hayata geçiriyoruz.
Bunlardan ilki hukuk mesleklerine giriş sınavıdır. Bu sınavla avukat, hakim, savcı ve noter olacak kişilerin mesleki niteliklerinin artırılmasını hedefliyoruz.
İlk sınavı 29 Eylül günü gerçekleştireceğiz. Uygulamasına bu yıl başlayacağımız bir diğer önemli müessese hakim ve savcı yardımcılığı kurumudur. Şimdiye kadar 2 yıl süren hakim ve savcı adaylığı sistemi yerine 3 yıllık bir modeli devreye alıyoruz.
Genç hakim ve savcılarımız, meslek hayatları boyunca devam edecek adalet sınavını böylece daha rahat verecek.
Müspet etkilerini pratikte de göreceğimize inandığım bu sistemin şimdiden hayırlı olmasını diliyorum. Vatandaşlarımızın hak ve hürriyetlerini genişletecek reform irademizi diri tuttuğumuzu daha önce farklı vesilelere ifade etmiştim. Bununla ilgili bir süredir yürüttüğümüz çalışmalarda artık sona geldik.
2024-2028 yıllarını kapsayan Türkiye Yüzyılı Yargı Reformu Strateji Belgemizi ve Türkiye Yüzyılı İnsan Hakları Eylem Planımızı önümüzdeki süreçte milletimizle paylaşacağız.
Her iki belgenin hazırlığında evrensel kriterlerle birlikte asıl milletimizin demokrasi, insan hakları ve adalet taleplerini göz önüne aldık.
Türkiye Yüzyılı’nın yargı vizyonun, hukukun üstünlüğünü esas alan, gecikmeyen, güven veren, öngörülebilir bir adalet sistemi olarak belirledik. Makul süre, öngörülebilir ve çözüm merkezli adalet önceliğimiz olacak.
Gerek kanun değişiklikleri, gerekse idari faaliyetlerle sadeleştirilmiş, kolaylaştırılmış ve verimliliği esas alan süreçler oluşturacağız.
Adalete kolay erişim ile onarıcı ve telafi edici adalet uygulamalarını sistemimize kazandıracağız. Adalet hizmetleriyle adli birimlerde dijital dönüşümü hızlandıracağız.
Hukuk eğitimini daha da geliştirecek, buna yönelik adımlar atacağız.
İnsan Hakları Eylem Planı ile daha güçlü bir insan hakları koruma sistemi oluşturacak adil yargılanma hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğinin güçlendirilmesine hizmet edecek düzenlemeler yapacağız.
Türkiye Yüzyılı’nı adaletin de yüzyılı yapma hedefimizi yeni sivil bir anayasayla taçlandırmak istiyoruz.
Türkiye’nin ve Türk demokrasisinin bunu yapabilecek imkan, olgunluk ve iradeye ziyadesiyle sahip olduğunu görüyoruz.
Mümkün olan en geniş mutabakatla toplumumuzun farklı kesimlerinin katkısını alarak ortak akılla bu süreci yönetmek arzusundayız.
Aslında Türkiye, siviller eliyle yapılacak yeni, kuşatıcı ve özgürlükçü bir anayasaya hazırdır. Bu konunun sık sık gündeme gelmesinin gerisinde de toplumun ve siyaset kurumunun bunu yapabilecek yetkinliğe erişmiş olması vardır.
Yeni anayasa meselesinin önündeki en büyük engel ise önyargılardır. Özellikle muhalefet çevreleri, sivillerin anayasa yapması hususunda tam manasıyla bir öğrenilmiş çaresizlik durumu yaşıyorlar. Özgüven eksikliğinin işaretlerine her tavır ve söylemlerinde şahit oluyoruz.
Yeni anayasa konusunda maalesef sağlıklı bir tartışma değil, kemikleşmiş ön kabullerden kaynaklı bir ‘kakafoni’ yürüyor.
Yeni yasama yılında inşallah siyasi partiler arasındaki diyalog zeminini güçlendirerek, esasında hiç olmaması gereken bu sıkıntıyı aşacağımıza inanıyorum.
Türkiye’nin darbe mahsulü olan mevcut anayasadan kurtulma vaktinin çoktan geldiği kanaatindeyiz. Bu sürecin her adımında milletimizin muazzez iradesi yegane rehberimiz olacaktır.
Parti, Cumhur İttifakı ve yürütme olarak biz bu konuda samimiyiz, kararlıyız. Milli iradenin temsilcisi olarak yasama çatısı altında bulunan diğer siyasi partilerin de aynı hüsnüniyeti sergilemelerini temenni ediyoruz.
Sorunlarımızı kavga ederek değil ancak konuşarak çözebiliriz. Siyaset kurumun görevi, statüko bekçiliği yapmak değil, ülkenin ve milletin önünü açacak işlere liderlik etmektir.
Gerilimi körükleyen, kutuplaştırmayı derinleştiren, 85 milyonun fertleri arasında nifak duvarları ören her türlü yaklaşımı reddediyoruz.
Son günlerde altı harlanan nefret ve kavga siyasetinin ne demokrasimize ne de milletimize hiçbir fayda sağlamadığını artık herkesin görmesi, kabullenmesi ve buna göre siyaset üretmesi gerekiyor.
Millete karşı sorumluluklarını yerine getirmekten kaçanları millet affetmez.
Adalete karşı duyulan husumet, kabul edilemez bir tutumdur. Kamuoyuna da yansıyan bazı kararlar bahane edilerek maalesef tüm yargımız, hakimlerimiz, savcılarımız hedef tahtasına konuluyor.
Bilhassa sosyal medya mecraları organize kötülüğün vasatı haline getirildi. Hemen her gün bir kişi ya linç ediliyor ya da itibar suikastına uğruyor. Karşılıklı siper almış infaz mangalarının kurbanı kimi zaman ekonomimiz, vergi rekortmeni iş adamlarımız oluyor. Kimi zaman siyasetçiler ve siyaset kurumu oluyor.
Kimi zaman güvenlik kuvvetlerimiz, kimi zaman hakim ve savcılarımız oluyor. Oysa yanlış olduğu düşünülen bir karar varsa hukuk sistemimizde buna karşı pek çok imkan da var. İtiraz, istinaf, temyiz gibi kanun yolları var.
Toplumda adalete, yargıya ve mahkemelere duyulan güveni sarsmak, ülkemize yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Hukukun üstünlüğü ilkesi yerine üstünlerin hukukunu geri getirmeye çalışanlara müsaade etmedik ve etmeyeceğiz. İnşallah bunu da sizlerle birlikte başaracağız. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.”
Hibya Haber Ajansı