TBMM’nin bir utancın anatomisini görüşmek için toplandığını, sorunların ilk sebebinin adalet yoksunluğu olduğunu söyleyerek sözlerine başlayan Dervişoğlu; “Adalet, var olanın, ait olduğu yerde bulunmasıdır. Adalet, doğruluk temelinde bir düzenin kurulmasıdır. Kurulan düzenin sürdürülmesi, hakkın gözetilmesi ve ona saygılı olunmasıdır. Adaleti var eden “yasal düzen” bozulursa gök yıkılır. Töre; adalettir, kanundur. Ama törenin bir anlamı daha vardır. O da usuldür. Görevini yerine getirirken usul-erkan bilmek gerekir. Bilmeyene teslim edilen görev ve makam, gücü değil utancı getirir. Bugün de burada bir utancın anatomisini görüşmek üzere toplanmış bulunuyoruz. Bugün, cebelleştiğimiz sorunların ilk sebebi; adalet yoksunluğudur.” Adalet yoksunluğunun sebebi ise; iktidarın “adalet duygusundan” yoksun olmasıdır. Sonucu ise memleketin yoksulluğudur” dedi.
Dervişoğlu, Anayasanın 83. maddesindeki milletvekillerinin dokunulmazlığının olduğunu hatırlatarak "Milletvekili tutulamaz, gözaltına alınamaz, sorgulanamaz, tutuklanamaz, yargılanamaz. Kaldırılma usulünü de istisnai durumları da düzenliyor. Bu kurala dayanarak Can Atalay, başvuru yaptı. Dosya Yargıtayda olduğu için Yargıtay, bu durum istisnai hallerdendir. Dolayısıyla bahse konu kişi dokunulmazlıktan faydalanamaz dedi. Doğrudur veya yanlıştır hukuki bir yorumdur… Neticede Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru sonucunda; Tutukluluğun devamı, Anayasa 83. maddesiyle bağdaşmıyor diyerek“Hak ihlali” kararı verildi. Bizim hem ceza hukukumuz hem anayasamız hem de kanunlarımız bunları emreden nitelikte hükümler içeriyor. Ama hiçbirisi olmadı, usul-erkan bilmeyenler, talimatla hukuku eğip bükenler, adalet duygusundan, millete karşı sorumluluktan yoksunlar, göğün yıkılmasına sebebiyet verdiler. Kul hakkına girdiler, milli iradeyi-hukuku ve adaleti yok saydılar.” şeklinde konuştu.
Can Atalay’ın yeniden AYM’ye başvuru sürecini anlatan Dervişoğlu, yaşanan süreci şu şekilde aktardı:
“Can Atalay yeniden Anayasa Mahkemesine başvurdu. Anayasa Mahkemesi bu sefer de; “TBMM’de okuduğunuz karar, “mahkumiyet” kararı değil, Yargıtay ilgili dairesinin, “Anayasa Mahkemesi” kararına ilişkin değerlendirmesidir” yorumunda bulundu. Devamla; “AYM olarak biz; “hak ihlali” kararı verdikten sonra kesinleşmiş bir hükmün varlığından söz etmek mümkün değildir. Kararlarımız tavsiye değildir. Bağlayıcıdır, gereğinin yapılması konusunda ilgili otoritelere takdir hakkı ve yetkisi bırakmayan kararlardır ifadesinde bulunduk. İhlale yol açan karar, “Hak ihlali” kararımla ortadan kalkmıştır. Yasama organı yönünden de bu bağlayıcıdır. Yargıtay’ın “AYM kararına uyulmaması” kararı da hukuki bir değere sahip değildir. Dolayısıyla kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı falan yoktur.” dedi. Yani mealen; Türk hukukunda, Anayasa Mahkemesinin “Hak ihlali kararına uyulmaması” gibi bir uygulama yoktur tespitinde bulundu. Yani buna göre, yine verilmesi mümkün olmayan ve hukuki dayanaktan yoksun bir karara yaslanarak, Yargıtay İlgili Dairesinin yazısının TBMM Genel Kurulunda okutulması suretiyle, Atalay’ın Milletvekilliğinin düşürülmesi esasen ve hukuken yok hükmündedir.”
Konuşmasının devamında TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a seslenen İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, “TBMM’de yanlış bir kararın okutulduğu konusunda hemen tüm hukukçular hemfikir. Kendisi yurtdışındayken bu kararı başkanvekiline okutturan, Meclis başkanına sesleniyorum: Sayın Başkan, siz bu kararı kendiniz mi okumak istemediniz de başkasına okutturdunuz? Baskı altında mıydınız? Bu çetrefilli durumun oluşmasını sağlayarak, kendinize farklı bir parantez mi açmaktı niyetiniz? Bakın ben iyiyim ama ne yapayım, sonuçta emir kuluyum okumamız lazımdı mı demek istediniz? Yöneticilik, sorumluluktan kaçmak değil, onu layıkıyla üstlenmekten geçer. Aksi maalesef ve maatteessüf ucuz siyasettir ve işgal edilen koltuğa yakışmaz.” dedi.
Dervişoğlu, bugün meclisin bir karar alamayacağını, oylama yapamayacağını şu sözlerle ifade etti:
“Yanlışların iç içe geçtiği sürecin sonucunda şimdi buradayız. Ama bu yanlışlıklar sürecinin en önemli halkası Mecliste yanlış kararın okunması olmuştur. Yanlış karar okunduktan sonra diğer tartışmaların da hiçbir önemi kalmamıştır. Böylesi bir hatanın, Meclis tarihinde hiç olmamış olduğu da dikkate alındığında Meclis başkanının niyeti ve yeterliliği konuşulması gereken en önemli mesele olarak şimdi önümüzdedir. Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdık. Soruyorum şimdi ne yapacağız? Bir oylama mı yapacağız? Hayır! Bir karar mı alacağız? Hayır! Konuşacağız, tartışacağız ama ne yapacaksınız? Bu kez yerel mahkemenin kararını mı okuyacaksınız? O da yok hükmünde…Öyleyse ne yapacaksınız?
Hibya Haber Ajansı